-
1 vermek
2) ТЫН, ЕТЫН, ТЭН, ЕТЭН5) (verme işini yapmak) ТЭН (МАТЭ) -
2 reichen
reichen ['raıçən]I vi1) (aus\reichen) yetmek, yetişmek;mir reicht's! ( fam) yeter!;jetzt reicht's aber! ( fam) artık yetti ama!, yeter artık ama!weit \reichend ( umfassend) çok kapsamlı;so weit das Auge reicht göz alabildiğineII vt1) ( anbieten) ikram etmek2) ( geben)jdm etw \reichen birine bir şeyi vermek; -
3 Hand
el;an \Hand von yoluyla;aus erster/zweiter \Hand birinci/ikinci elden;von \Hand elden;jdm die \Hand geben birine eline vermek;jdm die \Hand schütteln birinin elini sıkmak, biriyle tokalaşmak;linker/rechter \Hand sol/sağ elde;linker/rechter \Hand sehen Sie... sol/sağ elde... görüyorsunuz;eine \Hand voll bir tutam [o avuç dolusu];alle Hände voll zu tun haben ( fam) işi başından aşkın olmak;etw aus der \Hand legen bir şeyi elinden bırakmak;etw in die \Hand nehmen bir şeyi eline almak; ( fig) bir şeyi ele almak;in die Hände klatschen el çırpmak;etw zur \Hand haben bir şeyi el altında bulundurmak, bir şey elinde bulunmak;jds rechte \Hand sein ( fig) birinin sağ kolu olmak;zwei linke Hände haben ( fam) elinden bir şey gelmemek;sich mit Händen und Füßen verständigen ( fam) el kol yordamıyla anlaşmak;sich mit Händen und Füßen gegen etw wehren ( fam) bir şeye canla başla karşı koymak;mit leeren Händen eli boş olarak, elini kolunu sallaya sallaya;ein gutes Blatt auf der \Hand haben eli iyi olmak;\Hand und Fuß haben tutarlı olmak;die \Hand im Spiel haben bir işte parmağı olmak;es lässt sich nicht von der \Hand weisen, dass...... olduğu yadsınamaz;\Hand in \Hand el ele;\Hand in \Hand mit jdm arbeiten biriyle el ele çalışmak;freie \Hand zu etw haben bir şey yapmakta serbest olmak;das liegt auf der \Hand bu elle tutulur gözle görülür;von der \Hand in den Mund leben elden ağıza yaşamak;er ist bei ihnen in guten Händen onların yanında iyi ellerdedir;in festen Händen sein ( fam) sözlü olmak;etw von langer \Hand planen bir şeyi uzun uzadıya planlamak;etw unter der \Hand verkaufen bir şeyi el altından satmak;jdm etw zu treuen Händen übergeben birine bir şeyi emanet vermek;jdm etw in die \Hand drücken birinin eline bir şey sıkıştırmak;jdm in die Hände fallen birinin eline düşmek;etw aus der \Hand geben bir şeyi elinden çıkarmak;jdn in der \Hand haben birini avcunun içinde tutmak;jdm aus der \Hand lesen birinin el falına bakmak;zu jds Händen birinin eline, birine verilmek üzere;Hände hoch! eller yukarı!;Hände weg! çek elini!;eine \Hand wäscht die andere ( prov) bir el bir eli yıkar, iki el bir yüzü yıkar -
4 schenken
schenken ['ʃɛŋkən]vt1) ( Geschenk) hediye etmek, armağan olarak vermek;jdm etw \schenken birine bir şeyi hediye etmek, birine bir şeyi armağan olarak vermek;einem Kind das Leben \schenken ( geh) çocuk doğurmak2) ( erlassen)jdm etw \schenken birine bir şeyi bağışlamak;das ist geschenkt! bu sudan ucuz!3) ( widmen)jdm Aufmerksamkeit/Liebe \schenken birine ilgi/sevgi göstermek;jdm Zeit \schenken birine vakit ayırmak -
5 melden
melden ['mɛldən]I vtjdm etw \melden birine bir şeyi bildirmek;2) ( anzeigen) ihbar etmek, bildirmek;etw bei der Polizei \melden bir şeyi polise ihbar etmek3) ( ankündigen) bildirmek;wen darf ich \melden? kimin geldiğini bildireyim?II vrsich \melden1) (an\melden) kaydını yaptırmak, kendini kaydettirmek [o yazdırmak]2) ( sich zur Verfügung stellen) hazır olduğunu bildirmek; ( auf eine Anzeige) cevap vermek ( auf -e)er meldete sich zu Wort söz istedi4) ( von sich hören lassen)melde dich mal wieder ( bei mir) ara beni yine, görüşelim;er hat sich nie wieder ( bei uns) gemeldet (bizi) bir daha hiç arayıp sormadı, ondan bir daha ses seda çıkmadı5) ( am Telefon) cevap vermek;es meldet sich niemand kimse cevap vermiyor -
6 remettre
v t1 replacer yeniden yerleştirmek2 mettre de nouveau yeniden giymek3 mettre comme avant eskiden olduğu gibi koymak4 ajouter eklemek5 vermek6 reporter ertelemek7 remettre qqch en question bir şeyi yeniden tartışmak -
7 haber
haber s1) Ahnung fçırağın bir şeyden \haberi yok der Lehrling hat keine Ahnungsanattan \haberi yok er hat keine Ahnung von Kunst2) Nachricht f, Botschaft f\haber almak eine Nachricht erhaltendün akşam/sabah geldiğinizi \haber aldık wir haben erfahren, dass Sie gestern Abend/Morgen gekommen sind\haber vermek benachrichtigen; ( bildirmek) mitteilen; ( belirtisi olmak) ein Anzeichen seinbirine \haber vermek jdn benachrichtigeniştahsızlığı ve yorgunluğu yakında hasta olacağını \haber veriyordu seine Appetitlosigkeit und seine Müdigkeit waren Anzeichen dafür, dass er bald krank würde\haber atlamak eine Nachricht auslassen4) Bescheid m\haber vermeden ohne Bescheid zu gebenbirine bir şeyi \haber vermek jdm über etw Bescheid gebenbana yarın \haber verebilir misin? kannst du mir morgen Bescheid geben?bir şeyden \haberi olmak über etw Bescheid wissen\haberim var ich weiß Bescheid\haberin olsun! damit du Bescheid weißt!bundan \haberin var mı? weißt du darüber Bescheid? -
8 наводить
1) (оружие, приборы) doğrultmak; tevcih etmekнаводи́ть самолёт на цель — uçağı hedefe yöneltmek
наводи́ть на ре́зкость — фото netlik ayarı yapmak
2) перен. vermek; salmakнаводи́ть тоску́ на кого-л. — birine kasvet vermek
наводи́ть страх / у́жас на кого-л. — birine korku / dehşet salmak / saçmak
3) перен. uyandırmakнавести́ кого-л. на размышле́ния о чём-л. — birine bir şeyi düşündürmek
э́то навело́ его́ на подозре́ние — bu onda şüphe uyandırdı
4) в соч.наводи́ть вре́менный мост — eğreti köprü kurmak
••наводи́ть мосты́ — köprüler kurmak
наводи́ть поря́док — düzene koymak / sokmak; düzen vermek; derleyip toplamak / toparlamak ( в помещении); kamu düzenini sağlamak ( общественный)
навести́ красоту́ (подкраситься) — разг. makyajını tazelemek
-
9 zukommen
zu|kommendie Arbeit, die auf uns zukommt bizi bekleyen iş [o çalışma];er ahnte nicht, was noch auf ihn \zukommen sollte ( fig) başına başka nelerin geleceginden habersizdi2) jdm eine Erbschaft \zukommen lassen birine bir miras bağışında bulunmakjdm etw \zukommen lassen birine bir şeyi iletmek [o ulaştırmak]einer Frau zukommend (bir) kadına yaraşır5) ( gebühren) layık olmak;ein Urteil steht dir nicht zu sana karar vermek düşmez;es kommt ihm nicht zu, sich hier einzumischen burada karışmaya hakkı yoktur6) dem kommt eine große Bedeutung zu bunun önemi büyüktür -
10 raten
raten <rät, riet, geraten> ['ra:tən]vi, vt1) öğütlemek, nasihat etmek; ( empfehlen) salık vermek, tavsiye etmek;jdm zu etw dat \raten birine bir şeyi yapmasını öğütlemek, birine bir şeyi tavsiye etmek2) ( erraten) tahmin etmek;falsch/richtig \raten yanlış/doğru tahmin etmek -
11 déconseiller
v tdissuader salık vermemek -
12 ausleihen
aus|leihenjdm etw \ausleihen birine bir şeyi ödünç vermek;etw von jdm \ausleihen birinden bir şeyi ödünç almak -
13 pumpen
vt1) pompalamak;Luft in die Reifen \pumpen lastiklere hava basmakjdm etw \pumpen birine bir şeyi ödünç vermek;kannst du mir 20 Euro \pumpen? bana 20 euro borç verebilir misin? -
14 retour
jdm etw \retour geben birine bir şeyi geri vermek;etw \retour gehen lassen bir şeyi geri göndermek -
15 zurückrufen
zurück|rufenI vi, vt tekrar aramakII vt1) ( zurückbeordern) geri çağırmak2) ( antworten) cevap vermek (-e);jdm etw ins Gedächtnis \zurückrufen birine bir şeyi hatırlatmak -
16 uzatmak
vt2) ( temdit etmek) verlängern3) ( görüşmeleri) in die Länge ziehen, hinauszögernuzatmayalım, ... kurzum...4) ( bacaklarını) ausstreckenayağını yorganına göre \uzatmak ( fig) sich nach der Decke streckendemir sacı çekiçleyerek/haddeleyerek \uzatmak Eisenblech durch Hämmern/Walzen strecken5) saç/sakal \uzatmak sich die Haare/einen Bart wachsen lassen6) ( germek) spannen7) ( vermek)birine bir şeyi \uzatmak jdm etw überreichenbirine elini \uzatmak jdm die Hand reichen [o entgegenstrecken] -
17 beschenken
beschenken*vtjdn mit etw \beschenken birine bir şeyi armağan [o hediye] olarak vermek;sich gegenseitig \beschenken birbirine armağan [o hediye] vermek -
18 emanet
emanet [ema:-] s1) birine bir şeyi \emanet vermek jdm etw zu treuen Händen übergeben2) Gepäckaufbewahrung f -
19 hediye
hediye s\hediye etmek (ver) schenkeno bana \hediye edildi ich habe es geschenkt bekommenbirine bir şeyi \hediye olarak vermek jdn mit etw beschenken -
20 okutmak
vt2) ( ders vermek) unterrichten3) ( fam) verhöckern, verscherbelnbirine bir şeyi \okutmak jdm etw aufschwatzen
См. также в других словарях:
uzatmak — nsz 1) Uzamasına sebep olmak, uzamasını sağlamak Saç uzatmak. Tırnak uzatmak. 2) i Başı, kolları veya bacakları bir yere yöneltmek Koğuşun açık duran kapısından hastalar başlarını uzatıp koridordakilere, yerde duran sedyeye bakıyorlar. M. Ş.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gark etmek — 1) (birini bir şeye) batırmak, boğmak 2) mec. (birini bir şeye) birine bir şeyi bol bol vermek Bu hayrı ile milletimizi nura gark edeceğine herkes kani idi. Y. K. Beyatlı … Çağatay Osmanlı Sözlük
atmak — i, e, ar 1) Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak Taşı suya atmak. 2) Bir şeyi yere doğru bırakmak 3) Bir kimsenin ilişiğini kesmek Adamcağızı berbat bir yere attılar. 4) e, nsz Koymak Mutlaka yemeklerimize biber atmayı âdet edinmişiz. B. Felek 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
oynamak — nsz 1) Vakit geçirme, eğlenme, oyalanma vb. amaçlarla bir şeyle uğraşmak Çimenler üzerinde çocuklar oynuyor, kuzular otluyor. H. R. Gürpınar 2) Herhangi bir tutku, ilgi vb. sebeple bir şeye kendini vermek Babalar çocuklarının yanında rakı içer,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
peşkeş çekmek — 1) başkasının malını birine bağışlamak 2) verilmemesi gereken bir şeyi uygunsuz bir amaçla veya yersiz olarak birine vermek Benim kimseye peşkeş çekecek malım yok! … Çağatay Osmanlı Sözlük
yemek — 1. is., ği 1) Yemek yeme, karın doyurma işi Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni. N. Cumalı 2) Yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek, aş, taam 3) Günün belli saatlerinde yenilen besin Yemek ya kahvaltıda ya da yemekte yenir. Arada bir … Çağatay Osmanlı Sözlük
borç — 1. is., Rus. Borş 2. is., cu 1) Geri verilmek üzere alınan veya ödenmesi gerekli para veya başka bir şey Vaktim yok, bana para bul, şu borcu ödeyeyim, söz verdim. P. Safa 2) mec. Birine karşı bir şeyi yerine getirme yükümlülüğü, vecibe Vatan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
PEŞKEŞ — (Pişkeş) f. Başkasının malını birine bağışlamak. Verilmemesi lâzım olan şeyi başkasına vermek. Karşılıksız vermek.(Bir şeyde mehâsin ve şeref hâsıl oldukça, havassa peşkeş ederler; seyyiât olsa, avâma taksim ederler! M … Yeni Lügat Türkçe Sözlük